Adrese teslim tez yazım hizmetleri ve sahte diplomaların yaygınlığı, eğitimdeki yapısal sorunları gözler önüne sererken, bu tablo Türkiye’nin neden teknoloji üretiminde küresel rekabette geride kaldığını da açıklıyor.

Bilim Üretemiyoruz, Çünkü Eğitim Sistemimizde Derin Sorunlar Var

“Türkiye neden teknoloji üretemiyor?” sorusunun cevabı artık çok daha net. Çünkü bilim üretilemiyor. Bilim üretilemediği için patent, Ar-Ge ve inovasyon alanlarında küresel ölçekte rekabet gücü düşük kalıyor. Bilim üretiminin kalbi olan üniversiteler ise, bilimsel kalite yerine sayıya dayalı performans göstergeleri ve içi boş akademik kadrolarla mücadele ediyor.

Tez Yazım Sektörü: Parayla Akademik Derece, Parayla Bilim(!)

2019 yılında ortaya çıkan bir araştırma-haber, akademik dünyanın içler acısı halini ifşa etmişti. Söz konusu habere göre, bazı özel bürolar, içinde akademisyenlerin de yer aldığı profesyonel ekiplerle, intihalsiz, geçme garantili tezleri 300 TL ile 15.000 TL arasında değişen fiyatlarla hazırlıyordu. Ortalama bir fiyat alındığında bu büroların yılda 2-3 milyon TL’lik bir "tez ekonomisi" yarattığı görülüyordu. Üstelik bu sahte tezlerin içerisinde yüksek lisans ve doktora tezleri de yer alıyor, bu sayede "hazır tezle" akademik ünvan alan kişiler, üniversitelerde öğretim üyesi kadrosuna atanabiliyordu.

Sonrasında ne mi oluyordu? Tezi satın alarak akademik ünvan kazanan kişi, bir başka kişinin tezini yazmaya başlıyor, sistem kendi içinde çoğalıyor, yayılıyor ve kökleşiyor. Akademik yetkinlikten uzak bu kadrolar, bilimsel yayın üretmeyi bırakın, bilimsel düşünceden dahi uzak şekilde akademiyi şekillendiriyor.

YÖK’ün Kararı: Danışmanlık Yükü Artıyor, Kalite Daha da Erozyona Uğruyor

Yükseköğretim Kurulu (YÖK), akademisyenlerin tez danışmanlığı sınırını yükseltti. Artık bir öğretim üyesi 14 tez, 16 proje danışmanlığı yapabiliyor. Sanayi işbirliği gibi durumlarda bu sayı %50 daha artırılabiliyor. Yani bir akademisyen, 30’a yakın öğrenciye danışmanlık verirken, aynı anda lisans ve lisansüstü derslere girmek, bilimsel yayınlar üretmek, projelere katkı sağlamak gibi sorumlulukları da üstlenmek zorunda kalıyor. Bu ağır yük, zaten içi boşaltılmış akademik yapıda kaliteyi iyice düşürüyor.

Bilimsel Yayın Sıralamasında Gerideyiz

Dünya genelinde teknolojik ve ekonomik anlamda güçlü ülkelerin bilimsel yayın sıralamasında da ilk sıralarda yer aldığı biliniyor. 2023 verilerine göre, Çin yıllık 426 bin bilimsel makale, ABD ise 409 bin makale üretmiş durumda. Almanya, Japonya, Güney Kore gibi ülkeler bu yarışta üst sıralarda yer alırken, Türkiye, yüzlerce üniversiteye rağmen, bu ülkelerin çok gerisinde kalıyor. Çünkü nicelik çok, nitelik az. Çünkü tezlerin bir kısmı masa başında değil, bürolarda yazılıyor.

Sahte Diplomalar: Akademinin Yeni Kabusu

Sadece tezler değil, sahte diplomalar da büyük bir sorun olarak karşımızda duruyor. Son dönemde yürütülen soruşturmalarda yüzlerce sahte üniversite diploması, lise diploması ve sahte sürücü belgesi tespit edildi. Sadece iki örnek dışında bu diplomaların herhangi bir mesleki faaliyette kullanıldığına dair bir bulgu olmasa da, sistemin açıklarının ne kadar büyük olduğunu gözler önüne seriyor. Akademik dünyaya girmeyi başaran bazı kişilerin bu yollarla kadro aldığı yönündeki iddialar kamuoyunda infial yaratıyor.

Araştırma Üniversiteleri: İsim Var, İçerik Yok

"Bilim üretemeyen üniversitelerde, bilim üretemeyen kadroların yetiştirdiği mezunlar nasıl araştırma-geliştirme süreçlerinde yer alır?" sorusu Türkiye’nin bilimsel ve teknolojik kalkınma sorununun temelini oluşturuyor. Sayısı 200’ü aşan üniversitelerden yalnızca çok azı bilimsel üretimi önceliğine alıyor. Laboratuvar altyapısı yetersiz, araştırma bütçeleri düşük, bilimsel çalışma kültürü ise büyük ölçüde zayıf. Yani araştırma üniversitesi olmak bir vizyon değil, bir tabela olarak kalıyor.

Temel Eğitim de Alarm Veriyor

Üniversitelere gelen öğrencilerin büyük kısmı merak duygusu törpülenmiş, sorgulamayı öğrenmemiş, araştırma yapma refleksi gelişmemiş bireylerden oluşuyor. Bu öğrencilerin bir kısmı, bilimsel okuryazarlık kazanamadan mezun oluyor, bazıları ise bu ortamda akademik kariyer yapma hayaline kapılıyor. Temel eğitimden üniversiteye, üniversiteden iş hayatına uzanan bu çarpık sistem zincirleme bir şekilde tüm sektörlere zarar veriyor.

Bilim Değil Bürokrasi Yarışı

Akademide liyakat yerine ilişkilerin ön plana çıktığı, bilimsel yönü zayıf ama yönetici olmaya hevesli kişilerin karar merciine oturduğu bir ortamda strateji üretmek, bilimsel politika oluşturmak mümkün değil. CV’si boş ama makam heveslisi yöneticilerle yönetilen üniversitelerde bilim yerine bürokrasi yükseliyor. Bu da Türkiye’nin bilimsel vizyonuna ağır bir darbe indiriyor.